Bazen uzun uzun bakarsınız gökyüzüne ,bazen yeşile ,ormanlara, bazen denizin mavisine süzülüp giden Yunus’una Mercan’ına Caretta ’sına ..O bakışlar size öyle güzel geri döner ki bedeninize sanki yeniden üflemiştir ruhunuz yeniden… Yeni den… Yeniden… Doğmuşsunuzdur.
Sımsıcak ısıtır içinizi, gökyüzünün eşsiz bulutlarla bezenmiş güneşle dokunuşu teninize…
Bazen okşar teninizi, kokusu o Lavanta ’nın Nergis’in Gül’ün.
Bazen de köpüre köpüre dalgalanan denizin tuzudur, sesidir, esintisidir rahatlatan bedenimizi…
Aslında çok şeye sahip olduğumuzu görüp aslında hiçbir şeye sahip olmadığımız gerçeğiyle kalakalıyoruz bazen… Her şeye sahip ve değiliz… Çok mu karışık geldi aslında o kadar basit ki… Koşarken bunu sürekli hissederim ellerimi açarım iki yana ve tüm dünyanın bana ait olduğunu ve aynı anda da ben de dünyaya ait olduğumu anlarım…
Bir çiçek düşünün, minicik kökleriyle o kara kuru toprakla kucaklaşmaya çalışır, toprağın olmasa da elleri, çiçeğin kökleri sarılır toprağın bedenine, sanki bırakma beni sarıl sımsıkı sana muhtacım der. Toprak da asla diye cevap verir ben seni bırakmam, yeter ki sende benden vazgeçme. Aşk tır toprakla çiçek arasındaki ilişki..
İşte bizimde dünyayla aramızdaki ilişkide budur aşk.
Aşk tır bizi hayatta tutan..
Yeşile doğaya olan aşk..
Hayvanlara olan Aşk
Ve Kendimize İnsana olan Aşk tır bizi biz yapan..
Bilgeliğin iki yolu vardır.
Çok gezmek ve çok okumak.Bu aynı zamanda aşkı öğretir insana. İnsan gezerken, okuyup düşünürken aşık olur. Elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum ama bazen ters tepebiliyor çok gezmek çok okumak..
Aşık olmak..
İnsan daha bir duyarlı oluyor gördükleri karşısında aşık olduğun şeye zarar verildiğini görünce dehşete kapılıyor hastalanıyor. Bedeninde bir şeyler ters gitmeye başlıyor. Ve iyileşmek için bir şey yapmak ihtiyacı hissediyor kendinde..
Bu aralar yeşile denize o gökyüzüne bakmak öyle batıyor ki bırak ruhunun yeniden üflenmesi sanki canından can almışçasına acıtıyor yakıyor insanın canını.
Otomobille giderken camı acar elimizdeki sigara izmaritini atarız umarsızca minicik serçenin yuvasına rağmen.
Pikniğe gider yer içer çöpümüzü oracıkta bırakır o mangal ateşini boca ederiz o kocaman ihtişamıyla bize cayır cayır yandıktan sonra tokat atan çam ağacına rağmen
İnşaat yapar molozunu ormana dere kenarlarına boca ederiz. Fabrikada kimyasal atıkları çöp havzaları yerine üç kuruş para vermemek için kaçak sağa sola yol kenarlarına dökeriz.. Arıtma tesisimize koyduğumuz kimyasallar kasamıza zarar verecek düşüncesiyle arıtmadan fabrika sularımızı akarsularımıza boca ederiz. O süzülüp giden sazan balığına rağmen..
Koşarken, o kadar rahatsız etmeye başladı ki yol kenarlarındaki pet şişeler poşet atıkları araba lastikleri fritözler televizyonlar koltuk takımları kaşık bıçak tabak setleri.. iç çamaşırlar, kazaklar, ayakkabılar, kabanlar… daha neler neler..
Sen hiç aşık olmamışsın be dostum.
En son ne zaman bir çiçek diktin.. Ona gerçekten baktın, dokundun, kokusunu içine çektin..
En son ne zaman sokakta tir tir titreyen köpeği evine aldın yada bir örtü atıp üstüne, mama verdin su verdin..
En son ne zaman sarıldın sımsıkı dostuna eşine evladına derdini dinledin paylaştın derdine derman oldun.
Unuttun degilmi?
Ben de iş te tam onun için yazıyorum bu sayıda ki yazımı
Sen yoksun aslında dünyanın odağında oda var.. Senin değil her şey yanılıyorsun onun da. O değerler bütünü sen ona gerekli değeri özeni gösterdiğin an değerleniyor ve sana değer katıyor anlamıyor musun?
Her şey sana bağlı bir ver bir verir. Bir al bir alır. Bu kadar basit ve o kadar saf ki hiçbir art niyeti yok
Neden mutlu olamıyoruz?
Hayattta doğru yada yanlış kararlar yoktur. Hayat senin seçimlerinden ibarettir. Neyi seçerseniz onu yaşarsınız..Fazla konuşmaya gerek yok.
Anladınız siz beni..ozaman harekete geçin.. Ruhunuzu besleyin nasılmı AŞK’LA
ÇOK SEVİN GÖZÜNÜZÜN GÖRDÜĞÜ GÖRMEDİĞİ HERŞEYİ O SİZİ HAREKETE GEÇİRECEKTİR EMİNİM..