• Birinci navigasyona geç
  • Skip to main content
  • Birinci sidebar'a geç
  • İletişim
  • Künye

Dergimiz Bir

Dergimiz yakında bu sütunlardan size ulaşacak

  • Yazarlar
    • Duygu ERİŞKİN
    • Erkan AKBALIK
    • Erol PEKTAŞ
    • Erol ŞAŞMAZ
    • Ertan OKUMUŞ
    • Fazıl ŞİMŞEK
    • Gökçe TOPUZ
    • Gökhan GÜNERİ
    • Hasancan ERALACA
    • İbrahim AKSOY
    • Mehmet GÖKYAYLA
    • Onur Okumuş Gedikli
    • Özge TEKİNSAL
    • Öznur BALIKAY
    • Rahim SAĞ
    • Şebnem KANDEMİR
    • Şakir ATA
    • Reha KORKUT
    • Ramazan YILMAZ
    • Demet Şentürk
    • Kevser Şimşek
    • Ömer Bayram
    • Yeşim Özel Küçük
  • Tarih
  • Edebiyat
  • Gezi & Yorum
  • Kültür & Sanat
    • Sinema & Tiyatro
  • Tarım
  • Yaşam

Ömer Bayram

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI KUTLAMALARINA FARKLI YAKLAŞIM

Bayramlar dünyada tüm ülkelerin kendine has farklı zaman dilimlerinde önem verdiği ve halkın tüm imkanlarıyla katıldığı özel günlerdir. Bu durumu iki farklı şekilde incelemek lazımdır; bunlar dini bayramlar ve milli bayramlardır. 19 Mayıs Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayan tüm vatandaşlarımızın ve devletin kutladığı milli bir bayramdır. Bu tarihin niçin milli bayram olarak kutlandığı ve ne zaman başladığı konusunu aydınlatmaya çalışacağız. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmaya başlanmasının temelinde Selim Sırrı Tarcan’ın jimnastik şenlikleri önemli bir yer tutar. Bu şenlikler 10 Mayıs 1928 yılında başlamıştır Okullar Bayramı İdman Bayramı, Jimnastik Şenlikleri adları altında kutluyordu. olmasıdır. Bu yapılan etkinlikler Milli bayram yolunda atılan bir adımdır. 19 Mayıs 1919 yılında Atatürk ve silah arkadaşlarının Samsuna çıktığı günün Jimnastik şenlikleri ile bütünleşmesi ve bayram şeklini alması, bu günün Samsun Halkı tarafından Gazi günü olarak kutlanması önemli bir yer tutar. 1926 yılından itibaren Samsun halkının Resmi bir bayram gibi ciddiye alarak yaptıkları bu mahalli bayram kutlamalar her yıl düzenli olarak Gazi günü olarak kutlaması bu kutlamaları yapmak üzere protokol ve düzenlemeler her gecen yıl anlamlı hale gelmesi önemli bir yer tutmaktadır. 19 Mayıs 1919 gününü bu günün Nutuk’tan Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kendi anlatımından okuyalım “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta (Birinci Dünya Savaşında) yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması (mütarekename) imzalanmış. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve ülkeyi Genel Savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan (Saltanat ve halifelik katında oturan) Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilâf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ile Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da İtilâf Devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkarılıyor. Bu gelişmeler ışığında gerekçeleri ile Kurtuluşun Anadolu’dan başlanması kesinlik kazanmıştı.”

Bu noktada bir fırsat yaratılmalıydı Anadolu’ya geçiş sağlanmalıydı. Vahdettin İstanbul’un işgali olabilecek bir durumla karşı karşıya kalma tehlikesi içindeydi çünkü Doğu Karadeniz bölgesinde Rum çeteleri ve diğer etnik gruplar yöre insanına acılar çektirmektedir bundan dolayı bu bölgede Rum çetelerine karşı bir direniş baş göstermişti özellikle Topal Osman bu bölgenin direnişçilerin başında gelmekteydi. İngiliz Hükümetinde baskısıyla bu direnişlerin son bulması ve bu sorunları araştırılması için o bölgeye Askeri Müfettiş gönderilmeliydi. Durumu Osmanlı Hükümetine rapor halinde sunup bu bölgede yapılan direnişlerin önüne geçilecekti. Bu konuda Padişah Vahdettin ile Atatürk arasında geçen konuşmayıda nakletmek gerekir “Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin bunların hepsi bu kitaba girmiştir. Bunları unutun ancak şimdi asıl yapacağınız Hizmet hepsinden daha mühim olabilir. Paşa devleti kurtarabilirsiniz.” Bu konuşma yeni bir devlet kurmak için atılan adımlardan ziyade Osmanlı Devletinin elinde kalan İstanbul da egemenliğini yürütebilmek için söylenmiştir. Diğer türlü burasıda işgal edilme durumu ortaya çıkmıştır. Atatürk tüm hazırlıkları yaparak 16 Mayıs 1919 Cuma günü yola çıkmak üzere Galata rıhtımdan Bandırma gemisine bindiğinde gemide toplamda 76 kişi yer almaktaydı bunların dağılımı şu şekildedir:

1. 9. Ordu Müfettişi Mirliva(Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)
2. 3. Kolordu Komutanı Erkan-ı Harp Mir Alayı (Kurmay Albay) Re’fet (Bele Paşa)
3. Müfettişlik Kurmayı Başkanı Erkan-ı Harp Mir Alayı Manastırlı Kazım (Dirik Paşa)
4. Müfettişlik Sağlık Daire Başkanı Tabip Miralay İbrahim Tali (Öngören)
5. Kurmay Başkan Yardımcısı Erkan-ı Harp Kaymakamı (Kurmay Yarbay) Mehmet Arif Bey (Ayıcı)
6. Karargah Erkan-ı Harbi ve İstihbarat ve Siyasi şube Müdürü Erkan-ı Harp Binbaşısı Hüsrev Gerede
7. Müfettişlik Topçu konutanı Topçu Bin Başı Kemal Bey (Doğan)
8. Müfettişlik Sağlık Daire Başkan Yardımcısı Tabip Bin Başı Refik Bey (Saydam)
9. Müfettişlik Baş Yaveri Yüz Başı Cevat Abbas Bey (Gürer)
10. Dr. Yüzbaşı Behçet Efendi
11. Kurmay Mülhakı Mümtaz (Tunay)
12. Kurmay Mülhakı Yüz Başı İsmail Hakkı (Ede)
13. Müfettişlik Emir Subayı Yüz Başı Ali Şevket (Öndersev)
14. Karargah Komutanı Yüz başı Mustafa Vasfi (Süsoy)
15. Mülhak Yüz Başı Rauf
16. Yüz Başı Hersekli Ahmet Efendi
17. Kurmay Başkanı Emniyet Subayı Üsteğmen Hayati
18. Kurmay Mülhakı 3. Kolordu Komutan Yaveri Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi)
19. İAŞ Subayı Üsteğmen Abdullah (Kunt)
20. Mülhak Teğmen Zebur
21. Müfettişlik İkinci Yaveri Teğmen Muzaffer (Kılıç)
22. Emir Subayı Teğmen Ruhsat
23. Adli Müşavir Ali Rıza Efendi
24. Tabur Hesap Memuru Rahmi Efendi
25. Tabur Hesap Memuru Ahmet Nuri Efendi
26. 1. Sınıf Katip Faik Efendi (Aybars)
27. 4. Sınıf Katip Memduh Bey (Atasev)
28. Zabit Vekili Tahir Efendi
29. Alay Katibi Yahya Efendi
30. Tabur Katibi Süleyman Fehmi Efendi
31. Hesap Memuru Şükrü Efendi
32.Kıdemli Çavuş Osman Nuri Oğlu Ali Faik
33. Kıdemsiz Çavuş İbrahim İzzet Oğlu Atıf
34. Çavuş Mustafa Oğlu Kemal
35. Çavuş Kemal Oğlu Mustafa
36. Onbaşı Tevfik Oğlu Adem
37. Onbaşı Ali Oğlu Refet
38. Onbaşı Abdullah Oğlu Ali
39. Nefer Hüseyin Oğlu Mehmet
40. Nefer Ahmet Oğlu Emin
41. Nefer Mustafa Oğlu İsmail
42. Nefer İbrahim Oğlu Ömer
43. Nefer Kerem Oğlu Mehmet
44. Nefer Mehmet Oğlu Mehmet
45. Nefer Hasan Oğlu Ulvan
46. Nefer Mehmet Oğlu Durmuş
47. Nefer Mehmet Oğlu Ali
48. Nefer Şakir Oğlu Nuri
49. Nefer Hasan Oğlu Hüseyin
50. Nefer Abdullah Oğlu Musa
51. Nefer Abdullah Oğlu Mehmet
52. Nefer Mehmet Oğlu Hasan
53. Nefer Bekir Oğlu Mahmut
54. Nefer İhsan Oğlu Mehmet Lütfi
55. Nefer Ali Oğlu Musa olmak Üzere Toplam 55 kişi

Atatürk ve kurmayı 22, Er ve erbaşlar 25, Müşavir ve katipler 8, Gemi personeli 21 olmak üzere toplam 76 kişi bulunmaktaydı. Tüm bu heyet 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıkış yapmış, bu gün Türk Kurtuluş Savaşının başlangıç tarihi olarak yerini almıştır. Bu günü başta bahsettiğimiz üzerine Gazi günü olarak Mahalli bir bayram günü olarak kutlanmaya başlanması önemli yer aldığını anlamıştık. 19 Mayıs 1919 gününün Ulusal bayram olarak kutlanmasın teklifi ilk olarak Beşiktaş Jimnastik Kulübün Atatürk e karşı duydukları sevgiyi dile getirmek ve göstermek için ‘Atatürk Spor Günü’ olarak kutlanması teklifi vardır. Bu teklifi Fenerbahçe ve Galatasaray Kulüplerine açıklamış Mayıs 1935 yılında bu konu dile getirilmiştir. Bu konuda 24 Mayıs 1935 yılında itibaren kutlanmaya başlamıştır. 1937 yılında ise 19 Mayısta Jimnastik şenliklerin kutlanması ile ilgili talimatnamede 19 Mayıs günü tarihe girmiştir. Ancak halen Milli bayram olarak kutlanmamıştır. Atatürk’ün ölümünden 6 ay önce 19 Mayıs etkinliklerini izlediğinde bile halen bayram olarak kutlanma özelliği yoktur. Ancak adı konulmamış bir bayram resmiyet kazanmamışta olsa artık kutlanmaya başlamıştır. Neticede 1 Haziran 1938 yılında 2739 sayılı kanunun 2. Maddesine bir fıkra eklenmesini ilgili yasa bakanlar kurulunda onaylanmış sonrasında Meclise sevk edilmiştir 20 Haziran 1938 yılında 3466 sayılı kanunla 2739 sayılı kanun 2 fıkrasına şu şekilde madde eklenmiştir. Madde g) Gençlik ve Spor bayramı Mayıs’ın 19 günü olarak’ yer alması Milli Bayram olarak kutlanmasına Meclis tarafından onaylanmıştır. Bu sayede Anadolu’da Milli Bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır.

17. 03. 1981 2429 sayılı kanun ile yapılan değişiklikle Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanan Milli bayramımızın adı ‘ Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak değiştirilmiştir. Aynı zamanda 1.10.1981 yılında 17475 sayılı resmi gazetede törenlerde uygulanacak yönetmelikle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor bayramın nasıl kutlanacağı konusunda yönetmelikler çıkartılmıştır. Ancak bu durum mevcut iktidar tarafından politize edilmiş ve 2012 yılında yönetmelikler değişime uğramıştır şu an mevcut yönetmelik şu şekildedir.

Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı 19 Mayıs günü, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya çıktığı saat olan 07.00’de başlayacak ve saat 24.00’te son bulacak.

Gençlik ve Spor Bakanı, günün anlam ve önemini belirten mesajını medya aracılığıyla bildirecek ve bir il törenine katılacak.

Atatürk anıt veya büstüne gençlik hizmetleri ve spor müdürlüğü, bulunmaması halinde mülki amirin görevlendireceği bir müdürlük tarafından çelenk konulacak. Çelenk konulduktan sonra İstiklal Marşı ile birlikte bayrak göndere çekilecek. Kutlama komitelerince hazırlanan programda yer alan diğer faaliyetler uygulanacak. Programda tören geçişi ve tebrikata yer verilmeyecek.

Böylece Milli Bayramların nasıl kutlanacağı konusundaki yönetmelik günümüze kadar gelmiştir. Toplum tarafından kabul görmeyen bu değişiklikler Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının elinin güçlenmesine neden olmuştur. Toplum bu duruma tepki göstermiş olsa da devletin tüm kurumları içinde olduğu ve Meclisin çıkaracağı değişikliğe ihtiyacı vardır. İçinde bulunduğumuz siyasi konjönktürü düşününce ve çevremizdeki düşmanlarımızı ve içimizdeki hainlerin bu durumu kendi lehlerine çevirmesi gözden kaçmamaktadır. Tüm bireyler olarak bu durumu göz ardı etmeden birlik ve beraberliğimizi daha çok güçlendirmeliyiz. Bu sayede bu sorunların ve düşmanlıkların altından kalkabiliriz diğer türlü parçalanarak yok olmaya giden yola prim vermiş oluruz. Bu hassasiyet ve bilinçle önümüze bakmalıyız dayanışma ve birliktelikten taviz vermeden direncimizi kaybetmemeliyiz.

Saygılarımla.

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI

EMPERYALİST ÜLKELERİ KARA KARA DÜŞÜNDÜREN ANTLAŞMA

Ömer BAYRAM Cumhuriyet Tarihçisi
Lozan Konferansına Giden Heyet

Lozan Barış Antlaşması; 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan bir devletin yapmış olduğu bir antlaşma değil, 1.Dünya Savaşı’ndan galip çıkan bir devletin, eşit koşullarda yaptığı bir antlaşmadır.
Emperyalist ülkelerin tetikçisi olan Yunan işgal ordusuna karşı yapılan savaşın, 30 Ağustos 1922’de Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk Ordusu’nun zaferiyle sonuçlanmasıyla, yeni bir başlangıç ortaya çıkmıştır.
Bu zaferi takiben, 21 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış, ardından da 27 Ekim 1922 tarihinde kalıcı barış antlaşmasının yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi masaya davet edilmiştir.
Yapılacak barış antlaşmasında ikili yönetim ortaya çıkmaması için, 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırılmış, masaya tek temsilci olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti oturmuştur.

İki bölüm halinde 20 Kasım 1922 – 4 Şubat 1923 ve 23 Nisan – 17 Temmuz 1923 tarihleri arasında yapılan Lozan Barış Konferansı’na ülkeyi temsilen şu isimler seçilmiştir:
Başdelege: İsmet (İnönü) Paşa (Dışişleri Bakanı)
Delegeler: Rıza Nur Bey (Sağlık Bakanı), Hasan (Saka)
Bey (Maliye Bakanı)
Danışmanlar: Münir (Ertegün) Bey, Ahmet Muhter
(Çilli) Bey, Veli (Satık) Bey, Zülfü (Tigrel) Bey, Zekai
(Apaydın) Bey, Mahmut Celal (Bayar) Bey, Şefik
(Başaran) Bey, Seniyettin (Başak) Bey, Şevket (Doruker)
Bey, Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey, Tahir (Taner) Bey, Nusret
(Metya) Bey, Y. Hikmet (Bayur) Bey, Zühtü (İnhan)
Bey, Fuat (Aralı) Bey, Mustafa Şeref (Özkan) Bey, Şükrü
(Kaya) Bey, Hamit (Hasancan) Bey, Cavit Bey, Hayım
Naum Bey, Baha (Arıkan) Bey.
Basın Danışmanları: Ruşen Eşref (Onaydın) Bey,
Yahya Kemal (Beyatlı) Bey

Genel Sekreter ve Danışman: Reşit Saffet(Atabinen)Bey
Mütercim: Hüseyin (Pektaş) Bey
Yazmanlar: Ali (Türkgeldi) Bey, Mehmet Ali (Balin)
Bey, Cevat (Açıkalın) Bey, Celal Hazım (Arar) Bey,
Saffet (Şav) Bey, Süleyman Saip (Kıran) Bey, Rıfat Bey,
Dr. Nihad Reşat (Belger) Bey, Atıf (Esenbel) Bey, Sabri
(Artuç) Bey.
Gazeteciler: Ahmet Cevdet (İkdam), Ahmet Şükrü Esmer
(Vakit), Hüseyin Cahit Yalçın (Tanin)
Bu gruptan; Ahmet Muhtar, Veli, Zülfü, Celal, Seniyettin
Şevket, Zühtü, Şükrü, Hamit, Cavit, Hayım Naum, Baha,
Ruşen Eşref, Yahya Kemal, Reşit Saffet, Mehmet Ali,
Cevat, Celal Hazım, Saffet, Süleyman Saip Beyler Lozan
konferansının ikinci bölümüne katılmamışlardır.

Barış konferansına katılan heyetin izleyeceği yol, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından açık ve net olarak belirlenmişti.
Bunlar; Misak-ı Milli’ den taviz vermemek,
“Müttefiklerden Türkiye’nin hür ve egemen devlet
olarak tam ve eksiksiz şekilde tanınmasını elde
etmek”
idi
. Bunun için de Ermeniler (doğu sınırı) ve kapitülasyonlar konularında, kesinlikle geri adım atılmayacaktı. Lozan’da ülkeyi temsil edecek heyete, görüşmelerde uygulaması için Türk tezi adı altında, 14
maddeden oluşan talimatname verilmiştir
1- Doğu Sınırı: Ermeni yurdu söz konusu olursa görüşmeler kesilecektir.

2- Irak Sınırı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancakları istenecektir. Konferansta bu konuda ortaya çıkacak güçlükler için Vekiller Heyeti’nden talimat alınacaktır. Petrol gibi imtiyazlar sorununda İngilizlere bazı ekonomik çıkarlar sağlanması görüşülebilir.
3- Suriye Sınırı: Bu sınırın düzeltilmesine olanaklar elverdiğince çalışılacak ve sınır Resi İbn-i Hayn’dan başlayarak Harm, Müslimiye, Meskene ve sonra Fırat yolu Dirizor, çöl ve nihayet Musul Vilayeti güney sınırı şeklinde olacak.
4- Adalar: Duruma göre hareket edilecek ve kıyılarımıza pek yakın olan ve olmayan adalar derhal ilhak edilecek, başarı elde edilemediği takdirde Ankara’ya sorulacaktır.
5- Trakya Batı Sınırı: 1914 sınırının elde edilmesine çalışılacaktır.
6- Batı Trakya: Misak-ı Milli maddesi uygulanacaktır.
7– Boğazlarda ve Gelibolu yarımadasında yabancı askeri kuvvet kabul edilemez. Eğer bu konudaki görüşmeler kesilmeyi gerektirirse, kesilmeden önce Ankara’ya bilgi verilecektir.
8– Kapitülasyonlar kabul edilemez. Görüşmelerin kesilmesi gerekir ise yapılır.
9- Azınlıklar: Mübadele esas alınacak.
10-Düyun-u Umumiye: Türkiye’den ayrılan memleketlere dağıtımı, Yunanlılara devri, yani tamirata karşılık tutulması, olmadığı takdirde 20 yıl ertelenmesi gerekir. Düyun-u Umumiye İdaresi kalkacaktır.Güçlükler çıktığı takdirde Ankara’ya sorulacaktır.

Lozan Barış Antlaşması

11-Ordu ve donanmayı sınırlandıran konu olmayacaktır.
12-Yabancı kurumlar Türk kanunlarına bağlı olacaklardır.
13-Türkiye’den ayrılan memleketler için Misak-ı Milli’nin özel maddesi yürürlüktedir.
14-Cemaatler ve İslam Vakıflar Hukuku eski antlaşmalara göre düzenlenecektir.
Görüşmelerin belirlenen bu esaslara göre yürütülmesi gerekiyordu.
Lozan Konferansı’na; İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya davet eden devletler olarak katıldı. Bir anlamda ev sahibi devletlerdi. Yunanistan, Romanya, Sırbistan, Sırp – Sloven – Hırvat Devletleri, ABD ve Türkiye Cumhuriyeti görüşmelere davet edilen devletlerdi. Sovyet Rusya ise, Türkiye’nin o dönemdeki desteğine rağmen, konferansın sadece
Boğazlar konusundaki bölümüne davet edilmişti.
Ancak bu konuda alınan kararları ve hazırlanan sözleşmeyi beğenmediği, kendi çıkarlarına uygun bulmadığı için imzalamamıştır. Bulgaristan sadece kendisini ilgilendiren Boğazlar ve Trakya sınırı konuları görüşüldüğü sırada konferansa davet edildi.

Bu devletlerin yanı sıra Belçika ve Portekiz de zaman zaman konferansta yer aldı.
Lozan Konferansı, İsviçre Konfederasyonu Başkanı M. Haab’ ın açılış konuşması ile 20 Kasım 1922’de saat 16.00’da tarafsız devlet olan İsviçre’nin şehri olan Lozan’da Mont Benon Gazinosu’nda başladı. Konferansta, yenik düşen bir devlet misali dayatılan ve kabul edilemeyecek maddeleri ileri sürmeleri ve bu konuda İngiltere devletinin ısrarcı olması, görüşmelerin kesintiye uğramasına sebep olmuştur.

Lozan Konferansı, İsviçre Konfederasyonu BaşkanıM. Haab’ ın açılış konuşması ile 20 Kasım 1922’de saat 16.00’da tarafsız devlet olan İsviçre’nin şehri olan Lozan’da Mont Benon Gazinosu’nda başladı. Konferansta, yenik düşen bir devlet misali dayatılan ve kabul edilemeyecek maddeleri ileri sürmeleri ve bu konuda İngiltere devletinin ısrarcı olması, görüşmelerin kesintiye uğramasına sebep olmuştur.
İsmet Paşa, görüşmelerin kesilmesinin ardından 8 Mart’ta çağırıcı devletler İngiltere, Fransa ve İtalya dışişleri bakanlıklarına, on beş sayfalık nota ile barış koşullarını içeren projeyi açıklamıştır. Bu notaya göre, birinci toplantı, Türkiye’ye barış şartları zorla kabul ettirilmek istendiği için sonuç vermemişti. Yeni tasarıda, Lozan’da Türk heyeti tarafından kabul edilen
bütün şartlar gösterildi. Öne sürülen şartlar şu şekilde sıralanabilir:
-Musul, Türkiye ile İngiltere arasında barıştan sonra 12 ay içerisinde görüşülecek, anlaşma olmadığı takdirde Milletler Cemiyeti’ne başvurulacaktır.

Lozan Barış Antlaşması imzalanırken

-Karaağaç Yunanistan’a terk edilecektir.
Yine aynı projede Boğazların statüsü ve azınlıklar hakkındaki anlaşmazlığın olmadığı açıklanmış; borçlar ve kapitülasyonlar başta olmak üzere ekonomik ve mali konularda Türkiye’nin tutumunun değişmediği
ifade edilmiştir. Buna göre kapitülasyonlar tümüyle kaldırılacak, borçlar ise taksim edilerek ödemeler altın para hesabına göre yapılacaktı.
Adı geçen devletler, 28 Mart 1923’te bir notayla cevap verdiler. İsmet Paşa bunu 7 Nisan 1923 tarihli bir notayla cevaplandırdı. Notada, Lozan Konferansı’nın 23 Nisan’da yeniden toplanması istendi. Bütün devletler bu yazıya olumlu yanıt verdi. Bunun üzerine İsmet Paşa başkanlığında, eski yardımcılarından bir kısmını da içine alarak oluşturulan yeni heyet Doğu Ekspresi ile İstanbul’dan hareket edip, 21 Nisan’da yeniden Lozan’a gitti.
Toplantının ikinci bölümü 23 Nisan 1923’te Uşi’de, bu kez tören yapılmadan Şato Oteli’nde başladı. Tüm bu görüşmeler sürerken, 7 Haziran 1922’de T.B.M.M. bir yasa çıkartarak Osmanlı devletinin yapmış olduğu tüm antlaşmaları fes ettiğini açıklamıştır.
Lozan Barış Antlaşması; Lozan’da imzalanan belgeler, asıl Barış Antlaşması, 16 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de son senetten ibarettir.
Lozan Antlaşması, siyasi hükümler, mali hükümler, ekonomik hükümler, münakale yolları, sağlıkla ilgili konular ve çeşitli hükümlerin olduğu son bölüm olmak üzere, toplam beş kısımdan oluşur ve 143 maddedir.
İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyeti, Lozan Üniversitesi’nin toplantı salonunda 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması’nı imzalamıştır. Böylece
Lozan Konferansı’nda dünya, milletimizin varlığını ve Türk devletimizin istiklalini tanımak zorunda kaldı.
Bu durumu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, şerefli bir mücadeleden sonra Lozan’da hukuki ve siyasi yönden başarıya ulaşan Türk davasının
mimarlarından olan İsmet Paşa’ya gönderdiği telgrafta:
“Lozan Türk Delegasyonu Başkanı ve Dışişleri Bakanı İsmet Paşa Hazretlerine, Millet ve hükümetin zat-ı âlilerine tevcih etmiş olduğu yeni vazifeyi muvaffakiyetle tamamlamış bulunuyorsunuz. Memlekete bir dizi faydalı hizmetten ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihi bir muvaffakiyetle taçlandırdınız. Uzun mücadelelerden sonra vatanımızın sulh ve istiklâle kavuştuğu bugünde parlak hizmetiniz dolayısıyla zât-ı alinizi, muhterem arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve mesainizde size yardım eden bütün delegeleri müteşekkirâne tebrik ederim” diyerek başarılarını kutlamıştır.
Konferansın Genel Sekreterliği’ne Fransız Diplomat Massigly (2. Dünya Savaşı sırasında Ankara Büyükelçisi) getirilmişti. Tutanakların tamamı Fransızca olarak hazırlandı. Antlaşma metni tek nüsha olarak hazırlandı ve bu nüsha Fransa Cumhuriyeti arşivine konuldu. Diğer ülkelere ise onaylı birer örneği verildi.
Ülkemizde bu metnin Fransızcadan Osmanlıcaya ilk çevirisi 1923 yılında yapıldı. 1970 yılında ise Latin harfleri ile basıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi antlaşmayı 23 Ağustos 1923’te, 227 üyeden 213’ünün oyuyla onaylamıştır. Yeterli onay belgesi sayısına ulaşması ile 6 Haziran 1924’te yürürlüğe girmiştir. Lozan Antlaşması her yönüyle 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarından farklıdır.

  1. Dünya Savaşı’na son veren antlaşmalar, galip devletler tarafından yenilen devletlere zorla kabul ettirilmişlerdir. Hâlbuki Lozan Antlaşması eşit şartlarda ve her iki tarafın uzlaşma yoluyla
    imzaladıkları bir antlaşmadır.
    Lozan Antlaşması’nın baş tarafında, diğer antlaşmalarda yer alan ‘Milletler Cemiyeti Misakı’ nın yer almaması, içeriği olduğu kadar şekil bakımından da diğerlerinden farklı olduğunu gösterir.
  2. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalarda, yenilen devletlerden ‘savaş tamiratı’ adı altında alınan yüklü miktardaki paralar varken, Lozan Antlaşması’nda böyle bir hüküm yoktur.
  3. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalarda, yenilen devletlerin savunma güçleri elinden alınmış; ticari ve ekonomik konularda pek çok kısıtlamalar getirilmişken, Lozan Antlaşması’nda böyle kısıtlayıcı
    ve özgürlüğü sınırlandırıcı hükümler yer almamıştır. Ayrıca 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalarda galip devletler; savaştan önce yapılmış antlaşmaların hangilerinin geçerli, hangilerinin geçersiz olacağına kendi çıkarlarına göre karar vermişler, Lozan Antlaşması’nda ise Türkiye geçmişte üzerinde olan tüm mükellefiyetlerden kurtulmuştur.
    Kısaca bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi lehimize çözülen birçok maddesiyle, ülkemizin çıkarına uygun olarak yapılan bir antlaşmadır. Tüm heyetin isimleri bu konuda tarihe altın harflerle yazılmıştır.
    Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını, asker kişiliğini ve devlet adamlığı ne derece yüksek bir değer olduğunu; kazandığı zaferde ve Lozan Barış Antlaşması’nda koyduğu tavrını ve süreci analiz ettiğimizde görüyoruz. Bu yazı vesilesi ile bir kez daha hatırlayalım ve Atamızı anlayalım…
    Saygılarımla.

Birincil kenar çubuğu

Umudumuz Sizde..

Yeniden merhaba, yaklaşık iki aylık bir süreden sonra tekrar huzurlarınızda … [Devamı...] hakkındaUmudumuz Sizde..

  • ERTELEMEK ÖLÜMDÜR
  • KANSER!… KİRAZ AĞAÇLARINI DA VURUYOR!
  • KİRAZDA YAŞANAN SORUNLARA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Bizi Takip Edin

  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter

Copyright © 2021 · News Pro on Genesis Framework · WordPress · Giriş